tag:blogger.com,1999:blog-22867195764169795062024-03-06T10:43:51.357+03:00Antipatik YazarAntipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.comBlogger87125tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-24944059702286774472013-02-25T09:16:00.001+02:002013-02-25T09:16:42.973+02:00Kalplerinde Yer Bulduğum Eşsiz Aşklarım…<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5oySQd7V603iRCIcLN5wKHvL2yP50nGhbQZ9FtJ21cbOu_WxIhFCI4r0xWa52EZ8er0EX-IZIQyTAYcwx_hoqiwNhzLLkpkpO5kaJNO-V9b4cBpJNs4zsJw1aQqs02f71MR4yJr2AH7mj/s1600/keyboard-heart.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="211" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5oySQd7V603iRCIcLN5wKHvL2yP50nGhbQZ9FtJ21cbOu_WxIhFCI4r0xWa52EZ8er0EX-IZIQyTAYcwx_hoqiwNhzLLkpkpO5kaJNO-V9b4cBpJNs4zsJw1aQqs02f71MR4yJr2AH7mj/s320/keyboard-heart.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<h4 class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-language: AR-SA; mso-bidi-theme-font: minor-bidi; mso-fareast-font-family: Calibri; mso-fareast-language: EN-US; mso-fareast-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><span style="font-family: Times New Roman; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
Her söze başladığımda konunun dönüp dolaşıp aşka geldiğini
fark etmemle, bundan muzdarip olacağıma daha çok bahsetmem gerektiğinin
bilincine varmam aynı zamanda oldu. Aşk güzel, hele de bir gencin yüreğinden
çıkıyorsa daha güzel. Fakat bu kez bahsedeceğim aşk iki farklı tenin birbirine
olan çekiminden ibaret değil, bir yazanın takipçilerinde uyandırdığı anlamla
ilgili. İşte bu aşk; tensel aşklardan daha bir değerli, daha ulaşılmaz ve daha
hassas…<br />
<br />
Aşkla yazan, aşkla düşünen ve hayatı aşkla yaşayan biri olarak uzun zamandır
yazıyorum. Eleştiri yazılarım bazen gülümsetiyor, bazen düşündürüyor, bazen
kızdırıyor, bazen ise gönül alıp hoşnut ediyor. Ben zaman zaman dikkat çeken
yazıları paylaşsam da okuyucunun algısında nasıl bir oluşum olduğunu
bilmiyorum. İşte bu gizem beni daha da aşkla yazmaya itiyor.<o:p></o:p></div>
<span style="font-family: Times New Roman; font-size: small;">
</span><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-language: AR-SA; mso-bidi-theme-font: minor-bidi; mso-fareast-font-family: Calibri; mso-fareast-language: EN-US; mso-fareast-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Ben aşkı yaşarken okuyucuya da yaşatmaya çalışıyorum. Bu
tarifi mümkün olmayan aşkla paylaştığım yazıların sayesinde takipçi ile
aramızda oluşan paylaşımların verdiği keyfi hiçbir kelime ile anlatmam mümkün
değil. Çoğunuzla zaman zaman yorumlarla, zaman zaman e posta yoluyla yazışır,
hatır sorar ve mutluluğu paylaşır olduk. Her bir takipçinin bende olan yeri
öyle ayrı ki; her birinin yaşattığı güzellik, her birinin hissettirdiği duygu
farklı farklı demleniyor bu yürekte. Her okuyucu gerek yaşantısıyla, gerek ilgi
alanlarıyla beni oldukça büyülüyor bunun altını çizmeme gerek yok herhalde. Kim
olduğunu bilmediğim fakat yazdıkları yorumlardan yüreğini gördüğüm okuyucuların
meslekleri, yaşadıkları yer ve ilgi alanları onları ayrı ayrı kodlamamı sağlıyor…<br />
<br />
Benim yaşadığım bu aşkı elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. İşte şimdi bu aşkın,
iki kişi arasında yaşanan yüzeysel aşklardan ne kadar değerli olduğunu
anlatabildiğimi düşünüyorum.<br style="mso-special-character: line-break;" />
<br style="mso-special-character: line-break;" />
</span><br style="mso-special-character: line-break;" />
</span></h4>
<br />Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com16tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-79662617369250497312013-02-04T18:11:00.001+02:002013-02-04T18:14:34.938+02:00Canına Okuyacaklarım...<h4 class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhY7dPimrP2dtGDwVuLCDWsufwjFcttBfqn44l5Wf6rsjfT23v8ewG3GbwUcbIYBgl22i7bK-LYVXsjRXWzZdbiRf2Ry6XNZj-xKljiCy9ewDSrN814OUsRDdlkCJJcg3BacKsIcHc1h79T/s1600/Chucky004.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhY7dPimrP2dtGDwVuLCDWsufwjFcttBfqn44l5Wf6rsjfT23v8ewG3GbwUcbIYBgl22i7bK-LYVXsjRXWzZdbiRf2Ry6XNZj-xKljiCy9ewDSrN814OUsRDdlkCJJcg3BacKsIcHc1h79T/s320/Chucky004.jpg" width="320" /></a></h4>
<h4>
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-language: AR-SA; mso-bidi-theme-font: minor-bidi; mso-fareast-font-family: Calibri; mso-fareast-language: EN-US; mso-fareast-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><br /><br />Bazen
artık dayanamayıp her şeyi yakıp yıkmak istediğiniz oluyor mu? Mutluluğumu
elimden aldıklarında ben de öyle oluyorum. Karalanmış bir sayfayı tümden silip
beyazın sonsuzluğunda bir çizim olarak kalmayı istiyorum. Böyle bir durumda
sessizliği dinlemek gibisi olmasa gerek.<br />
<br />
Hiç anlaşılır olmayanları, vefasızlık yapanları, arkadaşlıktan dem vurup
kalleşlik yapanları, iki yüzlü olanları, samimi görünüp palavra atanları, söze
küfürsüz başlamayanları, dost diye sarılıp sonradan satanları, uçanla kaçanla
işleri olanları, seni andık deyip dedikodu yapanları tek tek toplayıp bir
ateşte yakmak istiyorum…</span></h4>
Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-25160991308035075622013-01-30T18:21:00.000+02:002013-01-30T18:21:45.297+02:00Yere Göğe Sığdıramadığımız O Muhteşem İnsanlar<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSEj73b9kmziQn4wo26GZfMfieKxo2dvvrvOtLIPNcqm9XqNsD8zqx5ctEnUevao0FpyY5p23_d1e0DoYc_FJFS5OcT41PY-9dJbzfL4Pctv7u7JdY08DtTVvBDR4Nhz4JtR1RXOCXKaHO/s1600/sahne.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="190" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSEj73b9kmziQn4wo26GZfMfieKxo2dvvrvOtLIPNcqm9XqNsD8zqx5ctEnUevao0FpyY5p23_d1e0DoYc_FJFS5OcT41PY-9dJbzfL4Pctv7u7JdY08DtTVvBDR4Nhz4JtR1RXOCXKaHO/s320/sahne.jpg" width="320" /></a></div>
<h4>
<br /><br /><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-language: AR-SA; mso-bidi-theme-font: minor-bidi; mso-fareast-font-family: Calibri; mso-fareast-language: EN-US; mso-fareast-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Hayat
bana şunu öğretti ki; insanları biz gözümüzde büyütüyoruz, onlara anlamları biz
yüklüyoruz, onlara değerler biçiyoruz ve kimi zaman idol bile yapıyoruz. Oysa
yakından bakıldığında hiçte öyle değil. Bu sıfatlar ne kadar emanet duruyor
üzerlerinde, ne kadar büyük geliyor reeldeki hallerine ve ne kadar samimiyetsiz
olduklarını gösteriyor zamanla bize… <br />
<br />
Değerler biçiyoruz insanlara. Büyük değerler. Öyle büyük ki ucu bucağı
görünmeyecek kadar geniş. Ve öyle garip ki gerçekle bağdaşmayacak kadar sunî…<br />
<br />
Gözümüzde büyütmemize sebebiyet veren, onu ulaşılmaz kılan ne? Adının önüne eklediği
ünvanları hak edişi ile kıyasladığında; onu güçlü kılan bilgisi ve kişiliği ne
âlemde? Onu saygın yapan sıfatına baktığında gerçek yaşama bıraktığı örnek
davranışlar neler? Ve onun o muhteşem insan olmasını sağlayan özellikler neler?<br />
<br />
Tahayyül edebiliyor musun bilmiyorum? Ama<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>tanımlamaya çalıştığım kişi öyle hayattan ki; hepimizin yaşamında böyle
biri mutlaka var. Öyle özel, öyle hassas bir nadide parça, öyle ender, öyle
saygın bir kişilik ki (ama içi boş)…<br />
<br />
Kimi zaman o hayran olduğun şarkıcı, kimi zaman dizilerini severek izlediğin
soap opera yıldızı, kimi zaman çalımlarıyla ün yapmış bir sporcu, kimi zaman o
çok sevdiğin popüler kültür kişisi, kimi zaman hayranlıkla dinlediğin çok
bilgili branş öğretmenin ve kimi zaman her hareketini örnek aldığın insan.
Gerçeğe baktığında bilgisi, ilgisi ve kişiliğiyle aslında o tanımladığın, değer
biçtiğin, yere göğe sığdıramadığın ve eşsiz olan kişi o değil. O sayılarca dolu
sandığın özellikler içi boş bir sıfırmış oysa…</span></h4>
Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-66983177265115676152013-01-24T20:27:00.000+02:002013-01-24T20:27:27.550+02:00Seni Ne Çok İsterdim…<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNEcUtkk1VB0UJo6C0KZ8hnTIWGFSpts0Bsp4sPr0u5oAIikDnFHesx3uijo2kpN9GitADF5y6N1X6FwE_CF2-k7UWS1uiRA6TZCQ_MW37UCzm4st3tL-_CtaWGpLOfhTrxCOYBvHiIsOy/s1600/cocukluk.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="228" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNEcUtkk1VB0UJo6C0KZ8hnTIWGFSpts0Bsp4sPr0u5oAIikDnFHesx3uijo2kpN9GitADF5y6N1X6FwE_CF2-k7UWS1uiRA6TZCQ_MW37UCzm4st3tL-_CtaWGpLOfhTrxCOYBvHiIsOy/s320/cocukluk.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-language: AR-SA; mso-bidi-theme-font: minor-bidi; mso-fareast-font-family: Calibri; mso-fareast-language: EN-US; mso-fareast-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;"><h4>
<br /><br />Küçüklüğüm,
ardıma bakmadan bıraktığım küçüklüğüm. Şimdi ne çok isterdim yine küçük olmak.
O sahil kentinde plaja inip İspanyol çingenelerinin taktığı Flamenko şapkadan
takmak ve kumdan kaleler yapmak ne çok isterdim. Bilmediğim yabancı dilde bir
parçayı melodisine uygun olarak söylemeyi, sevindiğimde bunu gerçekten
göstermeyi, köpeklerden korkup yine de sevmeyi ve büyüklerin hayatına özenmeyi
ne kadar çok isterdim…<br />
<br />
Kibirli insanların kibir dolu söylemlerine konu olmamak için çabalamayı bırakıp
anın tadını çıkarmayı, bir çıkar ilişkisi olmadan sevmeyi ve sevilmeyi, dost
görünenlerle yüz göz olmamayı, kötülükle henüz tanışmamayı ne çok isterdim…</h4>
</span><h4>
</h4>
<br />Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-9722633489630922422013-01-23T19:20:00.001+02:002013-01-23T19:21:33.625+02:00Her Geçen Saniye Ölüme Daha Yakınsın!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVghFOBU-Ir71DvgD98buKmEUY0LLPbWPRSZbMQw_5m0QZ7viINFulUnTK5BF09YSKIrAX7eHMW_CXOjnmFX8uUHvmLXcGaNOcHy5dchptZ1tKaF3gBBXc8ONKGKt1kT0l1huMYB_A2BTp/s1600/143634.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="226" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVghFOBU-Ir71DvgD98buKmEUY0LLPbWPRSZbMQw_5m0QZ7viINFulUnTK5BF09YSKIrAX7eHMW_CXOjnmFX8uUHvmLXcGaNOcHy5dchptZ1tKaF3gBBXc8ONKGKt1kT0l1huMYB_A2BTp/s320/143634.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<h4 class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
Her geçen anda ölüme daha yaklaşıyoruz ve kaybettiğimiz
zaman yapabildiklerimizle veya yapamadıklarımızla akıp gidiyor. Şuanda bu
yazıyı okurken bile zaman öyle hızlı geçiyor ki; bu süre zarfında ne kaçırdığını
görmek gerçekten üzücü…<br />
<br />
Hep söyledikleri gibi “Hayat bir sahne”<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>ve hepimiz bize biçilen karakterleri oynuyoruz. Telaş içinde oradan
oraya koşup her şeye yetişmeye ve yetmeye çalışarak zamanımızı harcıyoruz.
Hayatın rutinine bir de duygularımız eklenince doğru kararlar alıp, doğru
şeyler yapabiliyor muyuz orası şüpheli. Ama en çokta kendimizi ve çevremizi
yıprattığımızla kalıyoruz. Çünkü duygusal düşündüğümüzde aldığımız kararlar,
bulunduğumuz eylemler hep ya öfke doludur, ya da akılla düşünemediğimiz için
mantık dışı…<br />
<br />
Öfkelendiğimizde bunu boşaltırken yaşadığımız negatiflik öyle yüklü oluyor ki
beden de; dışarı salımı da, hissen aldığımız duygu da zarar veriyor bize ve
çevreye…<br />
<br />
İşte tam da sana bunları söylemek istiyordum. Küçük oyunlar, hesaplaşmalar, kin
duymalar ve öfke nöbetleri hepsi zamana yaydığın boşunalıktan başka bir şey
değil. Zaman öyle kısıtlı ki bunu mutlulukla, paylaşmayla, aşkla ve sevgiyle
geçirmek yine bizim elimizde…<o:p></o:p></h4>
Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-24226605675457598142013-01-22T10:01:00.002+02:002013-01-22T10:02:05.134+02:00Kelimelerden Gelen Dostluk<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTH1vDg8F-h3Hg8C-2i-fYdCTrlDKxc33T8si05-QivxOUoSy60ZoNd1O-GRMsnFevuth11Bk5W6kYnSBHXx6lPsO8h-hSXta_ElNUyGdJC_6vkzRLfV7luBDwqQdUmuAygWfu40_dR9Nm/s320/cute-fingers-friends-Favim_com-278679.jpg" width="320" /></div>
<h4 class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
</h4>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
</div>
<h4 class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
Yine yağmur yağıyor ve ben sıcacık kahvemi alıp şöminenin
karşısına geçtim ve bir yandan dışarıdaki güzelliği izlerken, bir yandan da
sana yazmaya başladım. O kadar uzun zamandır yazıyorum ki; artık bazılarınızla
yazmadığım da bile mesajlaşır, birbirimizi haberdar eder ve mailleşir olduk…<br />
<br />
Hiç görmesem bile dostluğunu ve arkadaşlığını yakından hissetmek öyle güzel ki
bu yüzden kopamıyorum sanırım buraya yazmaktan. Zaman zaman boşladığım olmuyor
mu? Oluyor. Ama hep bir dinleyen, hep bir anlatan oluyor burada ve bunun
keyfini yaşamak harika...<br />
<br />
Dostluk, anlaşılır olmak, paylaşmak, anlatmak güzel şeyler. Oysa bir de dost
gibi görünen insancıklar var ki onlardan bahsedeceğim bu yazımda.<br />
<br />
Benim dost saydığım ama aslında hiç dost olmayan insanlar yok çevremde. Zaten
bu tarz insanlar hep iş hayatımda karşıma çıkmıştır ve oyunlarına usta oyunbazlıkla
öyle sert cevaplar vermişimdir ki; bir daha ya oynamaya yeltenmemişlerdir ya da
oynadıkça oynanmaya alışmışlardır…<br />
<br />
Huylu huyundan vazgeçmezse ve bu kötü bir huy ise; onu törpülemek lazım değil
mi? Ben de öyle düşünüyorum ve hemen atağa geçiyorum. Sırlar, yalanlar, türlü
düzenbazlıklar, ast-üst ilişkileri, yalakalıklar, üzerine basıp geçmeler
bunlarla o kadar çok karşılaşıyorsun ki iş hayatında ya bir süre sonra baş
etmeyi öğreniyorsun ya da pes edip yenilgiyi kabulleniyorsun ve sinene
çekiliyorsun.<o:p></o:p></h4>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
</div>
Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-43608173447935029652013-01-10T15:11:00.000+02:002013-01-10T15:11:58.972+02:00“Seni Seviyorum” Demek Neden Bu Kadar Zor? (III)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihQEFVKbmaJWwLUyzsYIOHMdlZWxqE_HseEOWLG_Au2iwY7WypwMDR4Sej1n6cJ75WuTxtL9vww-1n55I3JkoWOqpqmMTfhLcywzSX78inhYKCHjyVm_AI6Z2AsPVpald5o05M9m2QRmg-/s1600/heart-love-typewriter-Favim_com-274285.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="229" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihQEFVKbmaJWwLUyzsYIOHMdlZWxqE_HseEOWLG_Au2iwY7WypwMDR4Sej1n6cJ75WuTxtL9vww-1n55I3JkoWOqpqmMTfhLcywzSX78inhYKCHjyVm_AI6Z2AsPVpald5o05M9m2QRmg-/s320/heart-love-typewriter-Favim_com-274285.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<h4 class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Bir peri masalına girer gibi başlayacaktım ama benim öyle
gerçekte yaşanmayacak kadar büyülü bir aşk hikâyem olmadı. Öyle şaşaalı,
gösterişli aşklar bir kitabın sayfasında, bir film karesinde ya da bir şarkının
meyanında değil de gerçek hayatlarda yaşanıyor olsaydı sanıyorum her birimiz
böyle büyük bir aşkı yaşayamadığımız için kendimizde bir sorun arar dururduk.<br /><br />Bu kez mevzu muhabbet aşk olunca yapmak istediğimden değil,
yapamadığımı anlatmakla söze başlayacağım.<br />
<br />
İnsanlar birbirilerine ne kadar kolay “seni seviyorum” diyor, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>birbirlerini ne kadar çabuk “canım” yapıyorlar,
“bir tanem” ya da “hayatım” öyle yürekten söylenmeyince ne kadar yavan duruyor.
Kelimeler söylene söylene gücünü yitirir olmuş, anlamını kaybetmiş ve gündelik
olmuş. Hele ki “seni seviyorum” cümlesinin büyüsü bir tütsü kokusu gibi etrafı
sarmaya başladığında ne kadar çabuk dağılır olmuş. Varsın ben sevdiklerime sevgimi
kelimelerle belli edemeyim, varsın o iki kelimelik cümlenin gerçek etkisini hiçbir
zaman bilemeyim ve varsın tutkumu sözlerimle söyleyemeyeyim…<br />
<br />
Olsun! Sevgi yürekte durduğunda hayat bulur ve hayat bulduğunda anlam kazanır… <o:p></o:p></h4>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
</div>
Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-15204778394256413182013-01-08T11:59:00.000+02:002013-01-09T17:13:05.698+02:00“Seni Seviyorum” Demek Neden Bu Kadar Zor? (II)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-W8R9Z1chFQU4RgfRcNDWEQ1rmMD1CHC1QuYEYhpf1YNd0yG-iS5PuT1pR7FsCdB4IftvqZKEwl2Lk0eMWrKKCoZBXo9tLaCzmr4uR8QlyFLBwZFx45CUFIKax53-K_vmJd4EcluS4gCE/s1600/kalp.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="242" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-W8R9Z1chFQU4RgfRcNDWEQ1rmMD1CHC1QuYEYhpf1YNd0yG-iS5PuT1pR7FsCdB4IftvqZKEwl2Lk0eMWrKKCoZBXo9tLaCzmr4uR8QlyFLBwZFx45CUFIKax53-K_vmJd4EcluS4gCE/s320/kalp.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<h4 class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
</h4>
<h4 class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
Ben bu yazıyı yazarken gökyüzünden lapa lapa kar düşüyor
bahçeme. Balkona yakın bir pencere kenarında sıcacık kahvemi yanıma almış bu
satırları döküyorum ellerimden. Konu yine sevgi, konu yine aşk ve konu yine
ben…<br />
<br />
Şuanda yanan şömine giderek içeriyi daha da fazla ısıtıyor. Fonda ayrılık
acısını anlatan İspanyolca bir şarkı bana eşlik ediyor. Kahvem giderek azalıyor. Ben sabahları bir
öpücükle değil kahve ile uyanırım aslında. İşte bu yüzden aşkı anlatışım onun
eşliğinde oluyor…<o:p></o:p></h4>
<h4 class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Kar giderek çoğalıyor. Etraf beyaza bürünürken ki
yaşadığım mutluluğu, aşk olunca
yaşayamayışım nedendir bilinmez. Bilinmez dedim ya sanki son noktayı koydum burada.
Hayır! Hiçte öyle değil. Mevzu bahis aşk olunca son noktayı koyamıyorum. Üç nokta
ile söyleyemediklerimi yazıyorum…<br />
<br />
En yakınıma bile “Seni Seviyorum” diyerek sevgimi gösteremiyorum. Yetiştiriliş
tarzımdan mı kaynaklanıyor yoksa sevgiyi dile getirmekten mi utanıyorum?
Bilemiyorum. Bildiğim bir şey var aslında. O da herkes kadar sevişim, herkesten
çok sevgim…<br style="mso-special-character: line-break;" />
<br style="mso-special-character: line-break;" />
</h4>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
</div>
Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-87068584757961446452013-01-07T08:39:00.002+02:002013-01-07T08:58:26.840+02:00"Seni Seviyorum" Demek Neden Bu Kadar Zor?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRBm9Q0NqjERFKVWZgv0b2Cko2679cuR0jskBdxLwbV3syt2RtsuJXEhYNvD5vTOS6DRN2t4kha8JX1s5rOje624oPJmlsqtuOzd4z-2pychNukvjQuEyArj_s-x6SIlETJHeWmzLPvwjR/s1600/Broken_heart_love_12.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="218" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRBm9Q0NqjERFKVWZgv0b2Cko2679cuR0jskBdxLwbV3syt2RtsuJXEhYNvD5vTOS6DRN2t4kha8JX1s5rOje624oPJmlsqtuOzd4z-2pychNukvjQuEyArj_s-x6SIlETJHeWmzLPvwjR/s320/Broken_heart_love_12.jpg" width="320" /></a></div>
<h4 class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br />
<br />
Aşk konusunda uzun zamandır yazmadığımı fark ettim. Bırakın yazmamayı,
düşünmemiş ve söz etmemiştim de. Hal böyleyken benim için sevdiğimi söylemenin
ne kadar zor olduğunu anlatan bu yazı döküldü ellerimden...<br />
<br />
Sevdiğimi söylemek, bunu dile getirmek benim için neden bu kadar zor
bilmiyorum? Konu bir kadına olan sevgi değil sadece, bana benden yakın olanlara
da sevgimi dile getiremiyorum. Çok zor değil oysa biliyorum. Ama yapamıyorum.<br />
<br />
"Seni seviyorum" ya da sevgiyi belli eden herhangi bir cümleyi söylemek
benim için zor. Sevgiyi yücelten onu daha anlaşılır ve somut kılan hareketlerde
bulunmam da söz konusu değil. Ben ne kadar zor bir adam olduğumu zamanla
anladım. Anladım da ne değişti sanki. Hiçbir şey.<o:p></o:p></h4>
<h4 class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
</h4>
Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com21tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-80948196128819759182013-01-01T18:30:00.000+02:002013-01-01T18:30:18.089+02:00Delik Deşik Edeceksin Böylelerini…<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcUYqIL8SXqy35SyOISzZQvmdUQSUveeZS8zlM8VyD7zFmP9RfywfnKU4tpGzCrIJrrEXVkb4QP5yDHn8xJZkzsGKtAViKo7nhXTW8aBIRTMLSFYw2Daoq-bPNOmKL4B_Ju5ItT4QIoMV9/s1600/antipatikyazar156.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcUYqIL8SXqy35SyOISzZQvmdUQSUveeZS8zlM8VyD7zFmP9RfywfnKU4tpGzCrIJrrEXVkb4QP5yDHn8xJZkzsGKtAViKo7nhXTW8aBIRTMLSFYw2Daoq-bPNOmKL4B_Ju5ItT4QIoMV9/s320/antipatikyazar156.jpg" width="320" /></a></div>
<h4>
<br /><br /><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-language: AR-SA; mso-bidi-theme-font: minor-bidi; mso-fareast-font-family: Calibri; mso-fareast-language: EN-US; mso-fareast-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Bazen
yaşamadığımız bir hayatın içindekileri öyle kolay eleştiririz ki yaptığımızın
hata olduğunu bile çok sonraları fark ederiz. İnsanoğlu çok kolay yargılar.
Onun yerinde değilsin, onun ruh hali içinde hiç değilsin, durumunu, acılarını,
korkularını ve yaşadıklarını bilmiyorsun. Peki neden bu kadar kolay ahkam kesiyorsun?
Cevabı bir tokat gibi çarpmak istiyor insan. Ruhunu tornavidayla delik deşik
etmek, parçalamak, bedeninden sökmek istiyor. Öyle ki; bir daha konuşamasın,
düşünmeden laf edemesin, kendi kirli düşünceleri içinde kalakalsın, pislensin…<br />
<br />
Hayatınızda böyle üç beş tane varsa anlarsınız ne demek istediğimi. Tahammül
etmekte zorlanıyorum bunlara. Cehaletine vermek, görmezden gelmek, oluruna
bırakmak hiç ama hiç istemiyorum. Yargılarıyla küçülttüğü insanın üzerine
basmasını anlayamadığım gibi, durumunu eleştirmesini de hiç anlayamıyorum…<br />
<br />
Yok ya zavallılar gerçekten. Hani konuşup kendini yorduğuna değmiyorlar. “Ahkam
kesenin aklını keseceksin” bunu bilir bunu söylerim…<br style="mso-special-character: line-break;" />
<br style="mso-special-character: line-break;" />
</span></h4>
<br />Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-29245497131744100472012-12-30T13:46:00.000+02:002012-12-30T13:46:12.069+02:00Parmaklıklar Ardında Bir Kleptoman <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYyp-mysV3Av2WmzOQZAyDctX_0hEHpO4mI_C3S5Q5Gej5T2FdcyAhL7LGVQ57JMbfhu9nSe2jCAnYlGnvvSYtjswPT8__lab-VrZRSRL_LY4ehwN9nib2g8Xjmlv7aIs1tuJcJ9rvlaA4/s1600/H%C3%9CCRE2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="177" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYyp-mysV3Av2WmzOQZAyDctX_0hEHpO4mI_C3S5Q5Gej5T2FdcyAhL7LGVQ57JMbfhu9nSe2jCAnYlGnvvSYtjswPT8__lab-VrZRSRL_LY4ehwN9nib2g8Xjmlv7aIs1tuJcJ9rvlaA4/s320/H%C3%9CCRE2.jpg" width="320" /></a></div>
<h4>
<br /><br /><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-language: AR-SA; mso-bidi-theme-font: minor-bidi; mso-fareast-font-family: Calibri; mso-fareast-language: EN-US; mso-fareast-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Öylece
karşımda duruyordu. Mavi gözleri bir okyanus kadar derin ve sakindi.
Sigarasının dumanı göğe yükselirken içine çektiği duman dudaklarından çıkan bir
iki sözcükle dağılıyordu. Elleri titriyordu ve bacakları durmadan hareket
halindeydi. Bazen bir ritm tutturuyor, ona uyuyor, zaman zaman kesip bir süre
sonra tekrar başlıyordu. Üzgün olduğu her halinden belliydi. Konuşmak
istemediği açıktı. Ama elinde olmadan değişen ve bir acıya dönüşen hayatıyla
ilgili söylemek istediği o kadar çok şey vardı ki. Suskunluğu acıtıyor, ruhunu
bedeninden söküyordu adeta…<br />
<br />
Sigarasından bir fırt daha çekti ve söze başladı. “Beni bu duruma sokan tek
insan babam.” Dedi öylece. Dediğini anlamamış gibi ne dediğini tekrar sordum.
“Babam” dedi güçsüz bir sesle. “Babam küçüklüğümden bu yana ele gideceksin diye
yapmadığını koymadı. Beni hep diğer kardeşlerimden ayırdı. Ben bir gün evlenip
gidecektim, el olacaktım. Babam küçük bir kız çocuğunu böyle yetiştirdi.
Kleptoman olmamdaki tek neden ailece paylaştığımız ortamların bile elimden
alınmasıydı…”<br />
<br />
Sigarasını kül tablasına bastırdı ve cebindeki paketten bir sigara daha çıkarıp
yaktı. İçerisi zaten loştu. Yaktığı sigaranın dumanı daha görünmez kılıyordu
etrafı. Kalkıp perdeyi araladım. Gün ışığı içeri girdi. Pencereyi açık bıraktım
ki içeri temiz hava girsin. Sonra evin kedisi kapının aralığından içeri girdi.
Odanın ortasındaki yatağa sıçradı ve serildi. Gözlerini kısarak bir süre bizi
izledi. Sonra uyumaya başladı. <br />
<br />
Hakkında açılan davalar hâlâ sürüyordu. İleride parmaklıklar ardına bile
geçebilirdi. Küçük bir hücreye tıkalı kalmanın sıkıntısını daha şimdiden
yaşıyor gibiydi. Sözleri tane tane dökülüyor, tam nokta koyduğu sırada yeni bir
cümleye başlıyordu.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Ya böyle işte.”
Dedi. Sonra babasının küçükken ona nasıl davrandığını örneklerle anlattı…<br />
<br />
Bir insan kendi evladını nasıl diğerlerinden ayırabilirdi. Anlamadım. Zaten
anlaşılacak gibi de değildi. Kleptomani hastası olan bu kadın arkadaşımın
annesi ve kendi kızına daha özenli davranıyor, daha anlayışla karşılıyor.
Küçüklüğünden, genç kızlığına kadar yaşadığı o kötü dönemlerin aynısını kızına
yaşatmıyor…<br style="mso-special-character: line-break;" />
<br style="mso-special-character: line-break;" />
</span></h4>
Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-27983331835120492352012-12-29T10:18:00.000+02:002012-12-29T10:18:55.854+02:00Parmaklıklar Ardına Geçmek!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuCmbkZ-W2ehUAuE_SHVH1uqbbts9aPpZ0NDrtjyURyiXZ9p715_gRXTSQJHfmnV_N0_5M-Mo4lzLAlJqK_PNhVJgriELZW6eUm2QD205HQmxws824xYl0NWG3b3TxbMRO8T6xbV18mwQ5/s1600/h%C3%BCcre.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="222" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuCmbkZ-W2ehUAuE_SHVH1uqbbts9aPpZ0NDrtjyURyiXZ9p715_gRXTSQJHfmnV_N0_5M-Mo4lzLAlJqK_PNhVJgriELZW6eUm2QD205HQmxws824xYl0NWG3b3TxbMRO8T6xbV18mwQ5/s320/h%C3%BCcre.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<h4 class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
Yalnızlığına bırakılmış
kişilerin gelecekleri için iki seçenek vardır. Ya doğru yolda ilerleyip
ilerisini görebilecektir ya da kendi bildiği doğruda ilerleyecek ve büyük
finali görecektir. Yokluğuyla baş başa kalmış bir kişi genelde ikinci olanı
seçer. Ve ikinci olan zor olandır aslında…<br />
<br />
Yargılamak ne kadar kolay değil mi kötü duruma
düşeni? Bu eylemden vazgeçmek niye bu kadar zor? Niye kendi doğrularımızla
yanlışları anlayamıyoruz? Neden yanlışlar doğru kişiyi görünür kılmıyor?
Sorular birikir birikir. Cevap ise; ne kadar basittir oysa… <br />
<br />
Yanlışları olan doğru bir insan tahayyül et.
Yanlışları var ama doğru, doğruları var ama yanlış. İnsanî ilişkilerinde ve
hayatında doğruluğa önem versin. Varsın kendine bir iki de kötü huy edinsin.
Mesela ne yapsın? “Çalsın!” Nasıl ki her gördüğünü çalan kleptoman değilse, her
çalma davranışını gerçekleştiren de hırsız değildir diye düşün. Ve onu sev.
Asla yargılama. Onu kleptoman olmaya iten neler? Bunu düşün önce. Onu bir adli
vaka olarak ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde bir koğuşa kapatan nedenler
ne? Bunu bil önce. Sonra ona kız kızabilirsen. <br />
<br />
Küçüklüğünden bu yana yalnızlığına itilmiş,
varlığın içinde yokluk yaşatılmış, hep ötekileştirilmiş, hep itilegelmiş, hep
gereksiz sınırlar konulmuş. Şuan bulunduğu durumla ilgili o kadar çok neden var
ki. Onu parmaklıklar ardına götürecek bu davranışların nedeninin suçlusu o
değil oysa…<o:p></o:p></h4>
Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-67524348221062029752012-12-28T19:09:00.000+02:002012-12-28T19:45:50.459+02:00Küçük Bir Özür<h4 class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiT3lQtKza2YKoB313Eyw37EOKavg3TVfZSyggu2zzNJrn8rEc_zWr-29W2yQgFruf1TGei-4wN2N03wPvmFN8gAqtCi-nXCTVRKnEbeVvKvQXbDAA_3XpiPJ80IDel-fCX4JSQ-a8B7gER/s1600/%C3%B6z%C3%BCr.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="256" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiT3lQtKza2YKoB313Eyw37EOKavg3TVfZSyggu2zzNJrn8rEc_zWr-29W2yQgFruf1TGei-4wN2N03wPvmFN8gAqtCi-nXCTVRKnEbeVvKvQXbDAA_3XpiPJ80IDel-fCX4JSQ-a8B7gER/s320/%C3%B6z%C3%BCr.jpg" width="320" /></a></h4>
<h4>
<br />Söze
nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Küçük yüreğin mini minnacık bir özrüyle mi
başlasam yoksa hemen lafa mı girsem? Koca bir sene uğramamışım
buralara. Yazmamışım içimden gelenleri. Oysa zaman zaman içimde duygular fink
attılar, dökülmek istediler beyaz bir sayfaya, bazen mürekkep olup dağılmak
istediler, bazense noktasıyla, virgülüyle benim olarak kaldılar...<br />
<br />
Ben gibi olmaya çalışınca bile afallıyorum. Suskunluğumun nedenlerini anlatmaya
çalışıyorum ama başaramıyorum.<br />
<br />
“Niye yazmadın bunca zaman? Ara ara uğradık ve bekledik.” Diyenleriniz
olabilir. Desinler ne kadar da haklılar oysa, ne kadar da doğrular, ne kadar da
açık… <br />
<br />
Bazen kendime kızıyorum biraz, bazen de “Böyle olması gerekiyormuş olmuş…”
diyorum. Bazen keşke kısa aralıkla yazsaydım diyorum. Bazen “Bu dinlenme süreci
senin için iyi olmuş olabilir” diyorum. Kendi kendime konuşuyor, kendimi
kendimle tartışıyorum…<br />
<br />
“Ben bundan böyle buradayım. Seni de bekliyorum” diyorum ve bu kez kısa bir
süreliğine ayrılıyorum.</h4>
<br />Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-31019001132226831612011-10-11T11:19:00.002+03:002011-10-11T11:19:59.270+03:00Ben de Aşık Oldum Nihayetinde...<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXnnf3IpQWKdJaw49jG_bzneeO6V04cnXGYIhXXtPIfiBrbZ_GqK8XHIDlj83rPagRkn911BvefCguYYeMBgTnRfnNq63vuY21kZBEI0gLde5IzNILJoW8PruIEhhP0QoFBKC6xUuiSkNC/s1600/heartbreakfc9.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; DISPLAY: block; HEIGHT: 184px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5662146290034467250" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXnnf3IpQWKdJaw49jG_bzneeO6V04cnXGYIhXXtPIfiBrbZ_GqK8XHIDlj83rPagRkn911BvefCguYYeMBgTnRfnNq63vuY21kZBEI0gLde5IzNILJoW8PruIEhhP0QoFBKC6xUuiSkNC/s320/heartbreakfc9.jpg" /></a> <span style="font-family:times new roman;font-size:130%;"><br /><p><strong>Aşk!.. Bu konuda öyle çok yazmışım ki; geriye dönüp baktığımda önce yaşadıklarım hatıramda canlandı, ardından da içimde uzun zamandır dile getirmek istediğim düşünceleri belirtme isteği uyandı. Ve eni konu "şapşal bir aşık" olarak kendimi bu yazıyı yazarken buldum.<br /><br />Hayır, hayır! Şuan gönlümde hiç kimse yok. Bazen düşünüyorum da hayatın telaşına kapılıp sevmeyi unutuyor muyuz yoksa? Bilmiyorum! Sahi sen ne düşünüyorsun bu konuda?<br /><br />Bir Rus romanının kıvrılıp bırakılmış sayfası gibi, kaldığım yerden bir müddet sonra devam edebileceğimi hiç düşünmedim. Her şeyle olduğu gibi geride kalan aşkla bile dalga geçebilmeyi denedim. İlk küskünlükten sonra zorlamaya gitmemenin daha rasyonel bir yol olduğununun bilinciyle hareket ettim. Giden olsam da, bırakılan olsam da hiç bir zaman elim telefona gitmedi...<br /><br />Bundan söz edeceğim işte. Ben ilk kopuştan sonra bir ilişkinin devamının gelebileceğine inanmıyorum. Bittiyse bitti. Bunu devam ettirmeye çalışanların sonunun yine ayrılık olduğuna inanıyorum. Sadece zaman birleşmeler ve ayrılmalar şeklinde uzadıkça uzuyor. Ve aptal aşıklar bunu ilişki olarak nitelendiriyor. Adına da sevgi diyorlar...<br /><br />Sonra ne oluyor? Ayrılık çıka geliyor. Ve o sevgi olarak nitelendirdikleri "aşk" sevgisizce bitiyor.<br /></strong></p></span><br /><br /><div></div>Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com16tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-85145428924623787572011-10-07T18:07:00.007+03:002011-10-11T11:17:16.768+03:00Onu Unuttun Mu?<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi66Bfg0go_wPz1tq6xMAdG21kUucLU-BRH0-EmubaD1yRYUcGPbu8w-1yZclK63FsyUpmE1yGBUI17DYmgb-qoNc-65OE43_E4isqa1Em8MElMINXr6U_58NLEwPOktOyYc2GAb78FsbdN/s1600/2473970479_de756f0fbb.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; DISPLAY: block; HEIGHT: 213px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5660767175477716498" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi66Bfg0go_wPz1tq6xMAdG21kUucLU-BRH0-EmubaD1yRYUcGPbu8w-1yZclK63FsyUpmE1yGBUI17DYmgb-qoNc-65OE43_E4isqa1Em8MElMINXr6U_58NLEwPOktOyYc2GAb78FsbdN/s320/2473970479_de756f0fbb.jpg" /></a><span style="font-family:times new roman;"><span style="font-size:130%;"><strong><br />Yazdan kalma sonbahar günlerinde evin arka kapısını aralık bırakır, bahçedeki salıncağa geçip, Fransız yazar Françoise Sagan'ın kitaplarından birini okurdum. Hafif esen rüzgar keyfime eşlik ederken, mevsim dolayısı ile acizleşen ağacın kuruyan yaprakları bir bir düşer, daldaki sararan yaprakların sallantısı da hoş bir melodi oluştururdu. Bu benim kaçışımdı. Hep yapardım ve her defasında da eşsiz bir keyif alırdım...<br /><br />Böyle bir günde tanışmıştım onunla. Üşümekten büzülmüş bir halde salıncağın yakınında bir yerlerde kıvrılmış uyuyordu. "Sevimli ama çirkindi." Ona yapıştırdığım bu sıfatın; "sırf şehir kirliliğinden ve çöplerden" kaynaklandığını daha sonra anlayacaktım. Yanına yaklaştım. Biraz sevdim. Gözlerini açıp, mırladı. Sevgiye aç olduğu ama yorgunluğu sebebiyle oyun yapmaya gücü olmadığı her halinden belliydi. Tekrar uyudu...<br /><br />Hemen arka kapıya yöneldim. Mutfağa girdim. Buzdolabından süt çıkarıp bir kaba doldurdum. Sonra yeterli olmadığını düşünüp, bahçeye geçtim. Ona baktım. Hemen sokağa çıkıp, markete doğru ilerledim. Princess kedi maması aldıktan sonra, bir hışımla eve gittim. Mamayı yeni bir kaba koyduktan sonra, ikisini de kedinin yanına bıraktım. Severken uyandı ve hemen patisinin yanındaki kaptan karnını doyurdu. Gücü yerine geldiğinde miyavlamaya başladı. Bu sevgi istediği anlamına geliyordu...<br /><br />Böyle başladı. Sonrasında onu hiç bırakmadım. Hep yanımda oldu. Evin içinde bunaldığını masum bir şekilde balkonun önünde durup mırlamaya başladığında anlıyor ve dışarı çıkmasına izin veriyordum. Zaman zaman sokak kedileri ile koşuştuğunu görüyor ve onların aç susuz kalmasına üzülüyordum. Sonra sokak başındaki kaldırım kenarlarına kedi maması ve su bırakmaya başladım...<br /><br />Ve sonbaharın soğuğu artıyordu. Herkese düşen bir görev vardı. "Onları unutmamak!" Bunu günlük koşuşturmaca içinde hatırlayabilecekler miydi? Bilinmez. Ama onlar korunmasızlardı.</strong> </span><span style="font-family:times new roman;font-size:130%;"><strong>"Hayvanları uzaktan severim." cümlesi insanların kendini kandırma şekliydi. Ve ben onlara hep kızdım, kızacaktım. Hep kedileri ve sokak köpeklerini yaklaşan soğuklarda unutmayalım diye düşünüyordum. Onları anlamalıydık....<br /></strong></span></span>Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-61685158993250258232011-09-30T16:38:00.006+03:002011-09-30T18:01:15.658+03:00Le Gamin Au Vélo<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQ9RunjoljeL0CqVK92puIMCxsaUMq5Q7XLuvq_D35XSiFVno69EnTMEvczCCsJSD9ZRPZXcgsja9894URrxm7VWEUF6K4hDvTO4yEQVhn4j7oy8tpFHgu6gdrKU2ZhVakmDRNba2NBiRY/s1600/Le_gamin_au_velo%2528060511233410%2529Il_ragazzo_con_la_bicicletta_2.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; DISPLAY: block; HEIGHT: 213px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5658146643357139346" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQ9RunjoljeL0CqVK92puIMCxsaUMq5Q7XLuvq_D35XSiFVno69EnTMEvczCCsJSD9ZRPZXcgsja9894URrxm7VWEUF6K4hDvTO4yEQVhn4j7oy8tpFHgu6gdrKU2ZhVakmDRNba2NBiRY/s320/Le_gamin_au_velo%2528060511233410%2529Il_ragazzo_con_la_bicicletta_2.jpg" /></a><span style="font-family:times new roman;font-size:130%;"><br /><strong>"Hayata bir çocuğun gözlerinden bakabilmek!.." Onun yüreğiyle hissedebilmek ve onun gözlerinden görmek "istenilmemeyi!"<br /><br />Bunu "çocukça bir düşünce" yada "bir ümit" diye adlandırabilirsin. Nasıl adlandırırsan adlandır. İstenmemeyi sebeplere bağlayan ve o sebeplerin ortadan kalkması için uğraşan bir çocuğu göreceksin...<br /><br />Cyril... O bir iyimser! Babası tarafından yetimhaneye bırakılsa da, babasını seven, aklına geldikçe bisikletini almak bahanesiyle onu arayan ve ulaşamayan, yıkılmamaya çalışan yada yıkılmamış gibi yapan güçlü bir çocuk.<br /><br />Ve Samantha... O bir kurtarıcı! Sen istersen "koruyucu anne" olarak isimlendir. Ama bu sıfat, yetersizliğiyle kalır...<br /><br />Ve bir baba... Çocuğuna istemediğini açıkça söyleyebilen bir "baba"! Samantha'ya çocuğun gelmesinden rahatsız olduğunu ve gelmemesi gerektiğini Cyril'e anlatmasını isteyebilecek kadar güçsüz. Kadın ise; Cyril'e bunu söyleyecek gücü bulamayıp adama kendisinin söylemesi gerektiğini belirtecek ve bunu yaptırtacak kadar "doğru."<br /><br />"Bisikletli Çocuk" mutlaka izlemeniz gereken bir Fransız filmi. Terk edilişleri yaşayan çocukları, bir çocuğun gözünden anlatıyor...<br /><br />Bu sıkı bir film. Ama gerçek hayatta bunu yaşatan vicdansızlar olduğunu bilmek kötü. Çok kötü!...<br /></strong></span><br /><br /><br /><div></div>Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-79946841200455767122011-09-29T19:44:00.001+03:002011-09-29T19:45:32.373+03:00Yokluğun Daim Mi Şimdi?<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLZdh9IrjXFbxhx6MNWoZgvT0qXShzTcrxWPRWYuRA7xFaRkOm5DJ2WQ36S_LZZyajt-PEEwVvgBW6vEieFmpR1SNJ7I5eJ6YqjlBaO9J0_EmYKRgjAy3F5FDOhcWZvXs0_7tCetFnlOz2/s1600/kahve.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; DISPLAY: block; HEIGHT: 213px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5657823387325876594" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLZdh9IrjXFbxhx6MNWoZgvT0qXShzTcrxWPRWYuRA7xFaRkOm5DJ2WQ36S_LZZyajt-PEEwVvgBW6vEieFmpR1SNJ7I5eJ6YqjlBaO9J0_EmYKRgjAy3F5FDOhcWZvXs0_7tCetFnlOz2/s320/kahve.jpg" /></a><br /><span style="font-family:times new roman;font-size:130%;"><strong>Loş bir kafenin küçük masalarından birine oturmuş kahvemi yudumlarken, günü geçmiş bir dergiyi okumaktan sıkılıp, sağ tarafımda bana uzakçana kalmış bir pencereden içeri vuran gün ışığının daha bir belirginleştirdiği uçuşan tozların düşüşünü izliyor ve düşünüyordum...<br /><br />Masanın üzerinde porselen fincan tabağının altına iliştirilmiş bordo renkte bir peçete, zaten eski sayısı olan derginin son sayfalarından birinde yarısı çözülmüş olarak bırakılan bir bulmaca, esmer şekerlerin içiçe geçtiği kabın yanında epeydir dokunmadığım blackberryim ve mailboxıma düşen markaların gereksiz kampanya tanıtımları vardı ve ben sıkılıyordum.<br /><br />Bir cevapsız çağrı aradı gözlerim. Sessizde olmadığını bildiğim halde, sessize aldığımı sanmışçasına tekrar tekrar tuşlara dokundum. Ne bir arama, ne de bir hatır soran kısa mesaj vardı. Hemen sonra "Unutuldum mu?" diye düşünüverdim. Onca gülüşme ve paylaşımlara, onca güzel anılara rağmen hiçbiri epeydir aramıyordu.<br /><br />Peki niyeydi bu? Niye kesilmişti telefonlar. Şehir dışında geçirdiğim uzun bir tatilin bitiminde İstanbul'a döndüğümü bilmelerine rağmen niye yanımda değillerdi? Uzaklık mesafe olsa da dostluğun mesafesi olur muydu? Yokluğumda aklıma geldikçe hepsini aramıştım oysa ki. İstanbul'a dönüş yapacağım zamana yakın telefon edip buradan bir istekleri olup olmadığını da sormuştum. Bu sebeple kimse bana "Hayırsız" diyemez diye çıkışıp durdum içimden. Ve sonra yaklaşık iki aylık yokluğun, geçmişteki yaşanılanları silmesini komik olarak adlandırdım.</strong></span>Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-17089379707603367712011-09-20T21:02:00.004+03:002011-09-20T21:05:14.354+03:00Seviyor musun? Sevmiyor musun?<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjlo6Mu3LD2kky8E1HNGTR5pN0oaRF_AuQCazDg9FHak7dMk6WcUUz5esOvzQcc7a68kaU-F_NndXGnHuhJMDrLBrFqiXXuA_C01-ayp5ilbRNYk3VA9KW4-CpxgTFfLn-NZVd3LA5WXyR6/s1600/antipatik125.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; DISPLAY: block; HEIGHT: 213px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5654503852562598882" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjlo6Mu3LD2kky8E1HNGTR5pN0oaRF_AuQCazDg9FHak7dMk6WcUUz5esOvzQcc7a68kaU-F_NndXGnHuhJMDrLBrFqiXXuA_C01-ayp5ilbRNYk3VA9KW4-CpxgTFfLn-NZVd3LA5WXyR6/s320/antipatik125.jpg" /></a><br /><span lang="TR"><span style="font-family:times new roman;font-size:130%;"><strong>Üzerinde koyu mavi desenleri ile dışarıdan gelen ışığın buluştuğu beyaz seramik kahve fincanından yukarı doğru dağılan duman, hemen hemen aynı renklerdeki fincan tabağına iliştirilmiş viskili çikolatayı nemlendirmişti. Bir el ötesinde bilgisayar ve ekranında yazılıp yazılıp silinen harfler, diğer yanda yazıya döküldükten sonra defalarca açılıp kapanan dosyadan akmış sayfa sayfa yazılar vardı...<br /><br />Günlük güneşlik bir hava hakimdi dışarıda. Buna sevinen kuşların cıvıltısı, ferforje balkon korkuluklarına konan serçelerin oynaşması ve hemen aşağıdaki renk renk çiçeklerin sallantısı oldukça hoştu. Dünden kalmış, sonbahara inat bir gündü. Güzeldi! Hani güzeldi de...<br /><br />Bir şeyler eksikti bu şehirde. Birkere huzur yoktu. Zaten saygı deforme olmuştu. Gerçeklik çok az gerçekçiydi. Hep kalabalık ve kargaşa hakim olduğundan o an yardıma ihtiyacı olan insanları farketmek imkansızdı. Sonra biri için gerçekleşen pozitif bir gelişmenin diğerleri için huzursuzluk olduğu olgunlaşmamış bireylerle dolu iş yaşamları vardı. Liste böyle uzar giderdi. Hele ki; uzun bir tatilin keyfini çıkarıp geri dönen biri için bu hiç bitmezdi. Ah İstanbul!<br /><br />İstanbul kırılmazdı. Ben ona muhtaçtım, o da tüm kadınlığıyla beni sarmaya... Bu yüzden biraz da şımarıklığımı yansıtıyordum düşüncelerimde. "Mesala istediğin an koşup o tahta iskeleye gidememenin boşluğunu yaşadın mı hiç sen?" diye mırıldanabiliyordum en yakınlarıma. Yada "Motorlu bir tekne kiralayıp karşı kıyıdaki ağaçlıklara yalnız kafa dinlemeye gidebiliyor musun?" diye sorabiliyordum kısık sesle... Güzel bir şarkı açıp sahil boyunca bisiklet sürmenin, esnaftan alışveriş yapmanın, bahçeyle uğraşmanın, küçük bir kasabanın dar sokaklarında bağrışan küçük çocuklarla tek kale maç oynamanın, sahile inmenin, birgün sessizliği dinleyip, diğer gün canlı müzikle coşmanın keyfini alabilir miydin bu şehirden?<br /><br />Sonra karar ver demiştim kendi kendime... Seviyor muydun bu şehri yoksa sevmiyor muydun? </strong></span></span>Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-5734611213904133282011-07-10T14:07:00.006+03:002011-07-10T15:01:48.320+03:00Tatile Giderken…<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzv7bvv7w9Y5YkcX5dpfO8tlR-heDDrb9alCV9aEUNvU-Yso5NCXkvRJrT9bZFzzWyd_IHQe2OHnXBRY1YurhRvMwtMcylQXLuQT1ZAWWXAzEaOgyZQ3prg7D-627uKqmA2WY6-w2MxsE5/s1600/man-in-sports-car_4066.jpg"><span style="font-family:times new roman;font-size:130%;"><strong><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; DISPLAY: block; HEIGHT: 205px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5627678741888711538" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzv7bvv7w9Y5YkcX5dpfO8tlR-heDDrb9alCV9aEUNvU-Yso5NCXkvRJrT9bZFzzWyd_IHQe2OHnXBRY1YurhRvMwtMcylQXLuQT1ZAWWXAzEaOgyZQ3prg7D-627uKqmA2WY6-w2MxsE5/s320/man-in-sports-car_4066.jpg" /></strong></span></a><span style="font-family:times new roman;font-size:130%;"><strong><br />Bulutlar sağa doğru kayıyordu. Zeytin fidanları ve ağaçlar büyük bir hızla geriye doğru akarken, dallarda sallanan yapraklar arasından “Ce!” yapan güneşin azizliğine uğruyordum ve gözler kısılıyordu.<br /><br />Daha önce bu yollardan geçtiğinin altını çizen hız tutkununun asfalta bırakmış olduğu izi fark ettiğimde, yüzeyde oluşmuş çatlakları da seçiyor, yıllara yenik düşmüş adamın suratında oluşanlara benzer derin çizgileri görüyordum. Ta ki yol ayrımına gelip patika olanı seçene kadar...<br /><br />Lastiklerin hafif esen yelle birlikte savurduğu toprak parçaları ve arabanın tekerlerinden fırlayıp yüzeyine çarpan küçük taş kalıntıları anın büyüsünü bozuyor, nerede olduğumu / yaşadığımı bir kez daha hatırlatıyordu.<br /><br />Alışılagelmişlikten ötürü o an geçen anlık sinir, yol kenarında ayçiçek tarlasını fark edince tebessüm oluyordu. Yemeni başında sarılı yaşlı kadınların yaptığı işi görenler; yaşlanmalarından ötürü ellerinde iyice belirginleşmiş olan damarların içinde dolaşan kanı helal ederlerdi. Ömürlerine ömür eklenmesini yürekten dilerlerdi…<br /><br /></strong></span><span style="font-family:times new roman;font-size:130%;"><strong>Bir on dakikalık daha direksiyon sallamanın ardından mola yerine doğru ilerken yalnızlığın aslında korkulacak bir şey olmadığını, kalabalık şehrin kalabalığında bile yalnız olduğumuzu bir kez daha hatırlatıyordu sessizlik. Ulaşım ve iletişimin eski zamanlara göre geliştiğini bilmek ve bu gelişimle ters orantılı işleyen bir nezaketin olduğunu görmek büyük şehrin karmaşasında kaybolan insanları ve yoklaşan sevgilerini tekrar hatırlatıyordu…<br /></strong></span>Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-7846281244426472102011-07-04T16:59:00.003+03:002011-07-04T17:01:49.757+03:00Deliler Koğuşundan Çıkan Kleptoman!<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJznk34VVH11CDIhUgBPXOixFQ-zhV6q7AFTR95pQlpkdXUXnTPsHlNeRnj_WOdjOdbWc4c01vFfdeOfuyx9vZ664H6ihPKKbqho1KTi3X_SsisRDvKnqVZlCthWpaM2OPyhG4ODcKp7XY/s1600/593954-bigthumbnail.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; DISPLAY: block; HEIGHT: 240px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5625496659954998658" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJznk34VVH11CDIhUgBPXOixFQ-zhV6q7AFTR95pQlpkdXUXnTPsHlNeRnj_WOdjOdbWc4c01vFfdeOfuyx9vZ664H6ihPKKbqho1KTi3X_SsisRDvKnqVZlCthWpaM2OPyhG4ODcKp7XY/s320/593954-bigthumbnail.jpg" /></a><br /><span style="font-family:times new roman;font-size:130%;"><strong>O bir kleptoman! Çalma davranışında bulunurken defalarca yakalandı. Fakat hastalığı nedeniyle bu davranışı tekrarlamaktan kendini alamadı ve birçok kez nezarethaneye atıldı. Mağaza sahipleri tarafından hakkında hukuki işlemler başlatıldı. Belki suçsuzluğunu ispatlamak, belki de psikolojik yardım almak için terapilere başladı ve sonunda adli vaka olarak akıl hastanesinde yattı. Ve bir süre sonra kendisinin “Deliler koğuşu” diye nitelendirdiği bir bölüme alındı. Burada çok sıkıntılı günler geçirdi. Yaşattıkları hastaneden çıktıktan sonra da devam etti…<br /><br />Arkadaşımın annesi kendi yaşadığı bu durum sebebiyle zor günler geçirdi. Onun yanı sıra ailesi de; yakın çevresi, akrabaları ve komşuları tarafından yadırgandı. Samimiyeti olanlar arayı uzattı. Zamanla komşular kapılarını açmaz oldu. Dedikodu yayıldı. Ve sonunda herkes ona sırt çevirdi...<br /><br />Daha önce birkaç yazımda detaylarıyla yaşadıklarını anlattığım bu kadını tanıyanlardan aldığım bilgilere göre iki farklı görüş ortaya çıkıyordu. Birincisi; hastalığının arkasına sığınıp davalardan yırtmaya çalıştığı, ikicisi de; aslında herhangi bir rahatsızlığının olmadığı, kleptomaniyi üzerine giyerek yaptıklarına kılıf uydurup kendini bu zor durumdan kurtarmaya çalıştığı ile ilgiliydi. İkinci yorumun doğru olduğunu varsayarsak unuttuğu bir şey vardı; doktorların çeşitli yöntemlerle onun kleptoman mı, bu rahatsızlığı kurtuluş yolu gören bir hırsız mı olduğunu anlayabilmesi…<br /><br />Davalar bir sonraki duruşmaya ertelendi. Ve o bir daha geri dönmemeyi dilediği akıl hastanesinin dört duvarı arasına kapanmaya mecbur kaldı. Günlerce orada yaşadı. Bu kalış öncekinden daha kısa sürdü. Bir gün doktor onu karşısına aldı ve hafif ti’ye alarak şöyle dedi: “ Sen iyisin! Zekisin. Öyle ki; imkanın olup da okusaydın profesör, veya doktor olurdun…”<br /><br />Akıl hastanesinden çıkan kadın mahkeme günlerini bekledi. Davaların kendi açısından güzel sonuçlanmasını istedi…<br /><br />Bu yaşananlardan ayrı olarak söylenmesi gereken şu ki; hırsızların kleptomaniye sığınarak kendilerini aklamaya çalışmaları, hiçbir insanda bulunmayan acınası kişiliklerinden ötürü geliyor…<br /></strong></span>Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-48060504720344930222011-06-29T21:39:00.009+03:002011-06-29T21:47:19.898+03:00"Seviyorsan / Özlüyorsan Susmayacaksın!"<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiljiMOMhCTy7a26fXHwcXAitUqsmvqxDwcYSDz-7B_IIG7jbgc9SmOz2lBK8cGmyksK31x4neserVV06efb98aPnOYkpx_AdMvOpWa5XSsnW2O0tEPYU6EZul7ohFCRkP50DIVxYZFxgmU/s1600/Favim_com-5389.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; DISPLAY: block; HEIGHT: 213px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5623713504181345730" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiljiMOMhCTy7a26fXHwcXAitUqsmvqxDwcYSDz-7B_IIG7jbgc9SmOz2lBK8cGmyksK31x4neserVV06efb98aPnOYkpx_AdMvOpWa5XSsnW2O0tEPYU6EZul7ohFCRkP50DIVxYZFxgmU/s320/Favim_com-5389.jpg" /></a><span lang="EN"><span style="font-family:times new roman;"><strong><span style="font-size:130%;"><br />"Gün dediğin ne çabuk dün oluyor değil mi? Dün hiç olmamış, bugün hiç yaşanmamış gibi! Tam söylemeye güç bulmuşken sustuğun iki kelimelik bir cümle gibi. Varla yok arasında bulanmış ömre ekli bir an yeli... "<br /><br />Bu sükûtiliğin kısa bir izahı. Koşuşturmaca, sorunlar, küçük mutluluklar, anlık dertler ve yorgunluklarla dolu geçen koca yedi ayın, küçük bir özrü. Anın müsade etmemesinden kaynaklı bir sorun. Yoğunluktan sebep vedasız bir gidiş.<br /><br />"Okurlardan gelen e-postalar, oku(nul)duğum blog dostlarından anlık mesajlar, verdiğim sözler ve içimdeki aşk bu geri dönüşün sebebi oldu..." yazılı bir cümleyle sona eren geç kalmış bir mektup...<br /><br />Yani bu kısa bir eleştiri yazısı... "Seviyorsan / özlüyorsan susmayacaksın!"<br /><br />O zaman lafı uzatmayım... "Merhaba!"</span></strong></span></span>Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com19tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-32993343539460925222010-11-27T14:02:00.001+02:002010-11-27T14:04:22.850+02:00Karaktersiz Zavallılar!<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7j421MXdRNtIS_c1FzjKvCrJHfNCH7XSQvn7mDxC4Zx6waUCYGnSFwPioH8x-82Ibpk0m0PQXDJ7lbdLLo0rNgnXRDqTog_e6xZMeb9GewwRRfZSdRBW6f6UAb6xnXqbMrVqZenURW3rO/s1600/879.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; DISPLAY: block; HEIGHT: 230px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5544198809453094162" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7j421MXdRNtIS_c1FzjKvCrJHfNCH7XSQvn7mDxC4Zx6waUCYGnSFwPioH8x-82Ibpk0m0PQXDJ7lbdLLo0rNgnXRDqTog_e6xZMeb9GewwRRfZSdRBW6f6UAb6xnXqbMrVqZenURW3rO/s320/879.jpg" /></a><span style="font-family:times new roman;font-size:130%;"><strong><br /></strong></span><div><span lang="EN"><p><span style="font-family:times new roman;font-size:130%;"><strong>Uğruna ölmeyi de, öldürmeyi de göze aldılar. Onun gücüne kapılıp canı da, şerefi de yok saydılar. Kimi zaman bıçağı tene sapladılar, kimi zamanda namlunun ucunu kafaya dayadılar. Sinir krizleri geçirdiler, ayılıp bayıldılar. Bazen ağladılar, bazense ağlattılar. Belki üzüldüler, belki de üzdüler. Kimi için amaçtı o, kimisi için araç. Sevgiyi de yoklaştırdı o, onuru da. Kişiliği de zayıflaştırdı o, dostluğu da.<br />O "güç" demekti. Korkuyu onun için yaşadılar, bazen de dibe vurdular. Ya varlığıyla mutlu oldular yada elde avuçta bir şey kalmayınca kendilerini trabzandan boşluğa bıraktılar. Onun yokluğu bazılarına mezar oldu. O elin kiriydi! Ama onsuz olmadı! Olmayacaktı!..<br />Ölüm kaçış değil zayıflıktır! Bunu anlayabilselerdi; yoklukla savaşta en büyük cephanelerini elde etmiş olacaklardı. Unutulmamalı! Paralı fakirler de var. Yürek fakirleri...<br />O kağıt parçası eline geçince karakterinin bozulduğunu sanırlar. Oysa; hep karaktersizdi. Yanılırlar!..<br /><br />***<br /><br />Yazılarını severek okuğum bir blog yazarı beni mimlemiş. Kim mi? Pandora! (alargu.blogspot.com)<br />Mimin konusu; uluslararası geçerliliği olan bir para olsaydınız, hangi ellerin size dokunmasını, dokunan o ellerin sizi hangi ülkelere götürmesini isterdiniz?<br />Uluslararası geçerliliği olan bir para olsaydım; Euro € olup, tedavülden kalkana kadar hayır işleyenlerin ellerinde olmak isteredim. Mutluluk için, gelecek için, yüzdeki ufacık bir gülümseme için harcanan bir para...<br />Dokunan o ellerin hangi ülkelere götürdüğü hiç ama hiç önemli değil. Muhtaç ve ihtiyacı olanlar için her yerde olabilirim...<br />Yazıyı okuyan ve mimi yazılarında işlemek isteyen tüm blog yazarlarını mimliyorum.</strong></span></p></span></div>Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-60901045041377418652010-11-21T16:17:00.002+02:002010-11-21T21:31:24.740+02:00Arkadaştan Sevgili Olur Mu? (III)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh0y2t9LIz5D_c9JBHuOiWW8GV6Xij_D_hKccFSVW0dFGr9Qi35-di1CawuvBL1HDoOn1KWgs2qTYBGYPg5H8yyi3k94_-19k1uFO3xz4383vl-5Pw2T32X_nAXDuRTvwy8dJ8WAa4XP5j5/s1600/114.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5542007185041166898" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 240px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh0y2t9LIz5D_c9JBHuOiWW8GV6Xij_D_hKccFSVW0dFGr9Qi35-di1CawuvBL1HDoOn1KWgs2qTYBGYPg5H8yyi3k94_-19k1uFO3xz4383vl-5Pw2T32X_nAXDuRTvwy8dJ8WAa4XP5j5/s320/114.jpg" border="0" /></a><br /><div><span lang="TR"><p><span style="font-family:times new roman;font-size:130%;"><strong>Ne kadar yakınsa, o kadar uzaktı aşk onun için. Ellerini uzatsa dokunacak, dokunsa kaybolacak.<br />Aşkın; belli belirsizliğinde bulanıyordu. Öyle ya! Belki de bir sözden bile aşklı anlamlar çıkarır, sonrasında hayallere dalardı. Bazen o hayaller o kadar büyülü gelirdi ki; gerçek hayata dönmek istemezdi. Ve hayat düşlerinin yanında sönük kalırdı.<br />O tüm yüreğiyle seviyordu. Sevilense bunu göremiyordu. Çünkü; aşkla değil, dostça bakıyordu sevenin haline...<br />Hayat bu ya! Sevenin dile getiremediğini, ardında bıraktığı anlamlandıracaktı. Bu; aşkını söyleyenin sözlerinden bile can alıcı olacaktı...<br />Güzel bir akşamda devrilen çantasından düşen kitapta saklıydı aşk. Aşkın Romanı'nın sayfaları arasında bulunan fotoğrafta! Geçmişe dair anlık beliren soru ve cevaplarda; dostça baktığımdan anlamlandıramadığım tavırlarının, aşkla olduğunu anlamak ne kadar acı! Ve geri geldikten sonra "Kitabı ödünç alıyorum!" dediğimde gözlerinden okunan korku, öğrenmemden çekindiğini belli eden tavırları çok üzücüydü.<br />Her gece okudum. Aşkın Romanı adlı kitapta altı çizili cümlelerin bulunduğu paragraflarda düşüncelere daldım. Ve sonra fotoğrafın arkasındaki yazıyı görünce ruhum kanadı. "Yalnız başına sevmekse mutluluk; ziyandır."<br />Ve sonra... Sahile indim. Onunla çokça buluştuğumuz o yere! Deniz dalgalı, sonbahar yeli ise; mağrurluğundan bir şey kaybetmemiş. Alabildiğince öfkeli. O karşımda beliriyor. Rüzgarda bir kısmı uçuşan şalını görüyorum. Yüzü yele dönük, denizi seyrediyor. Yanında bir başka ben beliriyor, yani onları gözlemleyen ben ve onun yanındaki bir başka ben. Önce onu izliyor, sonra bana olan tavrından anlamlar çıkarmaya çalışıyorum oturduğum yerden. Sonra o ve onun yanındaki ben, bana doğru dönüyor oturduğum banka yaklaşıp bakıp gülümsüyorlar. Gözleri bana baksada, bakışlarda bir farklılık var. Kaykılıp arkama bakıyorum. Tahta banka kazılmış isimlerimizi fark ediyor, elimi kazılanın üzerinde dolaştırıyorum. "Ona bakıyorlarmış" diye mırıldanıp arkamı döndüğümde; elleriyle kalp işareti yapan kızın vapurdaki bana gülümsediğini görüyorum. Ve uyanıyorum yaşanmışı rüyada görünce...<br />Ödünç aldığımı geri götürüyorum sahibine. Tek bir eksikle! İçinde resim olmadan.<br />Teşekkür ediyor ve gün içinde yapmam gereken işler için gidiyorum hiçbir şey olmamış gibi...<br />Sinirli, kızgın ve mutsuzum. Onun mutsuzluğundan sebep bu. Suskunluğundan, durgunluğundan. Söylemeliydi! Bir terkediş olmayacaktı sonunda. Dostluğu silmek yakışmazdı bize. Bunu kavramalıydı. O terk edip gitmedikçe, benim gitmeye niyetim yoktu. "Belki de o beni sevmedi. Ondaki beni sevdi! Zaten..." Hayattan gelen bir sürprizdi; bu aşk. Yepyeni bir sayfa açabilirdik. Ama hiç beklemediğim bir anda ondan gelen sahifeleri olan başka bir sürpriz kapımın önünde beni bekliyordu. Üzerindekini okuyunca başladığım yere geri döndüm:<br />"İlk Aşk Unutulmaz"</strong></span></p></span></div>Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com13tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-79167621364038546722010-11-08T17:21:00.000+02:002010-11-08T17:22:58.571+02:00Arkadaştan Sevgili Olur Mu? (II)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyDPvaGrq1kmZ86MrmJtKit6wV6z1qKcZnNPomkESVvYzFLVSUe0Rw_8T5xPBEd1vdR6F06P6H_0miITyyrxFj-tofdc0kDoX0UA8knBYUE2tWXWunbVJJAh4eNDtZEz_zWm8x9w7nNMuM/s1600/Heart_Frozen_by_Kurura.png"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; DISPLAY: block; HEIGHT: 242px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5537199522313852610" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyDPvaGrq1kmZ86MrmJtKit6wV6z1qKcZnNPomkESVvYzFLVSUe0Rw_8T5xPBEd1vdR6F06P6H_0miITyyrxFj-tofdc0kDoX0UA8knBYUE2tWXWunbVJJAh4eNDtZEz_zWm8x9w7nNMuM/s320/Heart_Frozen_by_Kurura.png" /></a><br /><div><span lang="TR"><p><span style="font-family:times new roman;font-size:130%;"><strong>Hiçliğe adanmış bir aşkın yalnız kahramanıydı o. Ruha işlemiş bilinmeyenin varlığından söz etmemeyi yeğleyenin, sessiz çığlıkları.<br />Kimselerce çözümlenemeyen sözsüz bir bekleyişti. Adı konulmasın ki aşk acısının, sonu daha bir acı olmasın.<br />Hislere gömülüyordu ruh. Her akla gelişinde sil baştan tekerrür ediyordu. Öbürüne göre daha katlanılırdı bu. Çünkü diğer yandan hep var olmuştu; aşk acısı çekenin suskun çığlıkları.<br />Belki de suya yazılan bir sevdaydı bu. Hiç bir zaman okunmasın ki; acı veren o duygular oracıkta kaybolsun. Yanılgıydı bu. Her defasında duygunun ruhu düğüm düğüm etmesi kaçınılmaz bir sondu.<br />Gözlerinden okunan aşkı; aşkla bakan görebilirdi yalnız. Sevilen bile seçemezdi, bu hisli duygudan yoksunsa. Keza öyle oldu. Göremediğim aşkın yıkıntıları altında kalmışım hep. Körmüşüm!<br />Dostun aşkı! Birlikte güzel bir akşam geçirirken yanımda bulunmadığı o anda, devrilen çantasından düşen kitapta saklıymış. Aşk konulu romanın içinden biri o... "Ben" Eski bir fotoğraf, anlık beliren soru ve cevaplar. Geçmişte yaşanılanların dostça değil, aşkça olduğu... Sonrasında akşam vedalaşmadan önce "Kitabı ödünç alıyorum!" dedikten sonraki telaşı anlatamam!<br />Sonbaharın yel esintisiyle çevrildi sayfalar. Masanın üzerinde unutulmuş aşk temalı kitabın sahifeleri arasındaki fotoğraf rüzgarın etkisiyle yerinden oynadı. Kımıldadı, fakat kitabın arasından çıkmadı.<br />Geceleri okudum hep. Altını çizdiği cümlelerin bulunduğu her bir paragrafta onun somutlaşan duygularının ağırlığını ruhumda hissettim. Boğuldum. Kitap elimde düşüncelere dalıp uyuya kaldığımda, aşkın yükünü taşıyan ruhunun yanıma sokulduğunu hissettim.<br />Bazı geceler ne kadar soğuk, yalnız ve hissizdi. Derin uykularda bile yorgunluk çekiyordum. Sonra geceler böyle geçmeye başladı. Ve her sabah aşk çığlıklarıyla uyandım.<br />Of! Biz çok eski arkadaştık. Yıllardır onun taşıdığı bu yükü artık ben taşıyordum. Ama onun omuzlarındaki yükte en ufak bir azalma olmadan. Ki ben, başkasını seviyordum...<br />Aslında bilmek isterdim! Ömür boyu acı çekmektense, birkaç gün acı çekip unutması daha katlanılır diye düşünüyorum. Ama sonra kitabı hatırlıyor, çoktan verilmiş cevabı anımsıyorum:<br />"Aşkın Romanı" (L'Amour Roman)</strong></span></p></span></div>Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com15tag:blogger.com,1999:blog-2286719576416979506.post-87145121042109303992010-10-28T17:08:00.003+03:002010-10-28T18:20:02.450+03:00Arkadaştan Sevgili Olur Mu?<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNpFYsxNe6SOoiQfFLiNnUKGSMRbMB5CS-qdYc6zNRkeWwTDUw19Mhq47sRPstkEPTwG6TUzpCJNwJK74odUIejeuVg8TMc-KOIicKoXIDeuc3ylLtLTj8AQO3_iUiuserfkEfbJRdavhm/s1600/4148256042_caf23a0649.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; DISPLAY: block; HEIGHT: 240px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5533098773784562162" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNpFYsxNe6SOoiQfFLiNnUKGSMRbMB5CS-qdYc6zNRkeWwTDUw19Mhq47sRPstkEPTwG6TUzpCJNwJK74odUIejeuVg8TMc-KOIicKoXIDeuc3ylLtLTj8AQO3_iUiuserfkEfbJRdavhm/s320/4148256042_caf23a0649.jpg" /></a><br /><div><span lang="TR"><p><span style="font-family:times new roman;font-size:130%;"><strong>"Neşe mi? Hiç olmadı ki. Silik kalmış bir kavram benim için..." dedi boğuk sesiyle. Gözlerinde biriken damlaları akıtmamak ve gerisinin gelmesini önlemek için yukarı doğru baktı. Gözyaşlarını içine akıttı. Nerden bilebilirsin ki? İçinde dibi karanlık bir nehir vardı belki de.<br />Onu izledim. Yüzünden aşağı eline doğru indim. Baktığımın farkında olunca elinde buruşmuş mendili, avucunu sıktı. Yüzüne doğru götürdü. Boğazını sıkan duygunun derin izli ellerinden, kelimeyi 2 heceye bölerek çıkarabildi. "Soğuk"<br />O nehrin kıyısında durmak istedim. Ama onun buna izin vermeye niyeti yoktu belli ki. Sorgulayan gözlerime bakamayınca, sormayı yeğledim. Niye duygularını içine kazdığı kırışık ruhuna gömüyordu? Ben başlangıç cümlesine girerken; tıpkı suç işlerken yakalanan masum bir çocuk gibi afalladı. Dikkati dağıtmak istedi. Konuyu başkalaştırmaya çalışırken yüzüne aptallık kattı, ani değişen yüz ifadesi.<br />Başka zamanlarda gülen yüzünün ardında hep bir hüzün saklıydı sanki. Sessiz anlarda, çıkacak bir sözü bekler gibiydi. An durgunlaştığında bir anda atılıp söylemek ister gibiydi.<br />Yağmur damlaları pencerenin camından aşağı doğru süzülürken, şehrin ve trafiğin ışığı yön veriyordu sanki düşüncelerine. İşte, oraya baktı uzun uzun. Daldı gitti bazen mehtaba. İşaret parmağıyla kırmızı ojeli tırnağını kazıdı.<br />Sonra diğer masalarda güzel bir gece geçiren insanlara aldırmadan, ortamdaki kara bulutları şen bir kahkahayla dağıtmak istedi. "Sonbahar. Soğuk. E şifayı kapmışım." dedi. Onaylayıcı bir cümle bekledi. Ama yap(a)madım.<br />Sonra duraksadı. Hemen geleceğini söyleyip izin istedi ve ayrıldı. O ardına bakmadan giderken, çantası masanın üzerinde devrildi. Açık olan kısmından aşağı doğru bir kitap kayıverdi. Yere düşeni elime aldım. Eskiydi. Hafif büküp, arka kapağını baş parmağımla bastırıp sayfaları geçtim. Ve arasına saklanmış fotoğraf! Soruların cevabı gibi geldi. O bir kitap ayracı değildi. Aşk konulu bir romanın içinden biriydi. "Ben"<br />Ruh sözlerini bir tül gibi sarmıştı. Peki niyeydi bu? Suskunluğu bozmamak. Her yeni bir "arkadaşım" da diri diri gömülmek. Söylemeliydi. Söylemeli. Bu bir yanlıştı! Mazoşistlik.<br />Kitabı masanın üzerine koydum. Geldiğinde adını onun görebileceği şekilde düz çevirdim. Sonra elini masanın üzerine koydu. Devrilen çantasından düştüğünü belirttim. Önce duraksayıp, sonra heyecanlandı. İlgisiz davrandığımı görünce rahatladı. Söylemedi! Saatler geçip ayrılık vakti yaklaşınca, elim kitap kapağının üzerinde basılı idi:<br />- Kitabı ödünç alıyorum! </strong></span></p></span></div>Antipatik Yazarhttp://www.blogger.com/profile/05345785237848616508noreply@blogger.com7