
Hasat zamanı gelmişti, biriken kırık kalp mahsüllerini toplamanın. Öyle verimli geçmişti ki zaman; üzüntü ve kırgınlıkla beslenip solmamışlardı.
Büyük buluşma yakındı. Öncesinde karıştırmak gerekliydi eski sayfaları...
Beklenen final beklemediğin anda gürültülü bir törenle belirince, kaçınılmaz olmuştu gidişler. Terk ediş veya ediliş değildi bu. Vedasız bir bitişti. Vaktinden önce gibi görünen ama geç bile kalınan... Ardından başka birinin gözlerinde bulundu aşk. Eller kenetlendi, sözler büyülendi, hisler somutlaştı. Herşey güzeldi. Ta ki...
Eski denilen özlemini bildirdi telefonda, tekrar başlama isteğini. Israrları görüşme dilekleriyle, aralıklarla devam etti. Yeni birliktelikten haberi yoktu tabi veya öyle zannediliyordu...
Kapanmış gibi görünen defterin yeni sayfası açılacak, boş kalan yerler aşk tükenmeziyle karalanacaktı.
Buluştuğumuzda düşünceli ve stresliydi. İşaret parmağının tırnağıyla baş parmağının etini geriye doğru çekme davranışını tekrarlıyor yada kavgalarımızı konuşurken, mutlu anlardan bahsederken gözleri dalıyordu. Ondandır böyle düşünmem.
Son olarak şöyle dedi: "Birlikteliğin olduğunu biliyorum. Arkadaşlardan öğrendim. Ama seni seviyorum. Peki ya sen? Tekrar başlayabilir miyiz?" Aklımda hep bu soru vardı buluşuncaya kadar; "Onu seviyor muyum? Bir kalp iki kişiyi sevebilir mi?" Yanıtı onu tekrar gördüğümde buldum: "Hayır" yaşanmışlıklara duyulan bir sevgiymiş bu.
Naz'la birlikteliğimi öğrendiği halde; ısrarcı davranışlarda bulıunması, huzur kaçırması... Hiç hoş bir davranış değil. Bir daha yapmaması için onu uyardım. Ama anlamış mıdır? Kuşkuluyum doğrusu...