18 Ağustos 2010 Çarşamba

Bir Kalp İki Kişiyi Sevebilir Mi? (III)


Hasat zamanı gelmişti, biriken kırık kalp mahsüllerini toplamanın. Öyle verimli geçmişti ki zaman; üzüntü ve kırgınlıkla beslenip solmamışlardı.
Büyük buluşma yakındı. Öncesinde karıştırmak gerekliydi eski sayfaları...
Beklenen final beklemediğin anda gürültülü bir törenle belirince, kaçınılmaz olmuştu gidişler. Terk ediş veya ediliş değildi bu. Vedasız bir bitişti. Vaktinden önce gibi görünen ama geç bile kalınan... Ardından başka birinin gözlerinde bulundu aşk. Eller kenetlendi, sözler büyülendi, hisler somutlaştı. Herşey güzeldi. Ta ki...
Eski denilen özlemini bildirdi telefonda, tekrar başlama isteğini. Israrları görüşme dilekleriyle, aralıklarla devam etti. Yeni birliktelikten haberi yoktu tabi veya öyle zannediliyordu...
Kapanmış gibi görünen defterin yeni sayfası açılacak, boş kalan yerler aşk tükenmeziyle karalanacaktı.
Buluştuğumuzda düşünceli ve stresliydi. İşaret parmağının tırnağıyla baş parmağının etini geriye doğru çekme davranışını tekrarlıyor yada kavgalarımızı konuşurken, mutlu anlardan bahsederken gözleri dalıyordu. Ondandır böyle düşünmem.
Son olarak şöyle dedi: "Birlikteliğin olduğunu biliyorum. Arkadaşlardan öğrendim. Ama seni seviyorum. Peki ya sen? Tekrar başlayabilir miyiz?" Aklımda hep bu soru vardı buluşuncaya kadar; "Onu seviyor muyum? Bir kalp iki kişiyi sevebilir mi?" Yanıtı onu tekrar gördüğümde buldum: "Hayır" yaşanmışlıklara duyulan bir sevgiymiş bu.
Naz'la birlikteliğimi öğrendiği halde; ısrarcı davranışlarda bulıunması, huzur kaçırması... Hiç hoş bir davranış değil. Bir daha yapmaması için onu uyardım. Ama anlamış mıdır? Kuşkuluyum doğrusu...

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Bir Kalp İki Kişiyi Sevebilir Mi? (II)


Unutulmaya yüz tutmuş güzel zamanlar; hiçliğe dağılıp gözden kaybolan toz ve safran lekeli eski anılardan ibaret. Böyledir; geçmişte kalan aşkın yüklemi. Bittiğini düşündüğün anda bulursun ya onu hayatın aralarında. İstersin ya geri. Öyledir; yalnızlıktan türemiş aşkın öznesi.
Vedasızca gideni biten aşk gibi görürse gözler, ayrılık kaçınılmazdır. Bitiş son gibi görünür, belki de başlangıçtır.
Bilemezdi ki bunu. Bilseydi yapmazdı zaten. Aşksızlık yanılgısına düşüpte vedasız ayrılığın ardından... Yeni bir başlangıçta ilerlerken, niye bu kendini hatırlatmalar?
Niye aranır ki tekrar, yeniden? Sırasımı bitmeyen aşk söylemlerinin. Yanımda sevgilim, aklımda sözlerin...
Hiç beklemediğin anda, yalnızlık huzurunda bulursun. Eller kavuşup, gözler ayrılamayınca adı konur hislerin: Aşk!
Biteni başlatmak yersiz. Haberin var mı yeni birlikteliğimden? Farkına varma seni özlediğimi...

5 Ağustos 2010 Perşembe

Kararsız Kadın Tipi


Fikrini mi Sordu? Yardımcı olmak için yanıt verirsin.
Kollarını yana açıp, ellerindekileri sallar. Soru bellidir:"Şu mu? Yoksa bu mu?" Cevabı verirsin. Önce bir tebessüm belirir, sonra gözleri dalmaya başlar. Zaman ilerlerken sesli düşünceleriyle sıkar. Ardından onları teker teker dener. Sonuç olarak söylediğini değil, diğerini seçer. Niye soruyorsun o zaman?
Kararsız bir kızla mağazaya girmek mi? Asla!

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Kısa Bir Aradan Sonra...


Çarpık kentleşmeden, aşırı kalabalıklardan, trafikte geçirilen vakit kayıplarından, bitmeyen yol çalışmalarından, gürültüden. Kısacası; körel(til)miş İstanbul'dan bunalıp başka bir şehre kaçtığımı, geri geldiğimde tüm bunların bitmesini dilediğimi aylar önce "Bulutların Üzerinde..!" başlıklı yazımda dile getirmiştim. Sonuç olarak hiçbir şey değişmemişti.
Temmuz ayında, aynı sebeplerden ötürü bunaldığımdan, dinlenmek ve tatil yapmak için bir kıyı şehrindeydim. Giderken dileğim aynıydı. Ama inancım yoktu.
Sonuç ise; yine hüsran. Herşey bırakıldığı gibi.