15 Nisan 2010 Perşembe

Boş Vakitler!

Mehtap tüm ihtişamıyla, güzelliğiyle gökte, yarımay bütün ışıltısıyla aydınlatırken geceyi, yıldızlar parıldarken işveli işveli, hafif yel dansa davet ediyor gülleri, menekşeleri, laleleri…
Çoktan gece yarısı oldu. Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovaladı.
Send button’ına tıkladığımda başlat çubuğunun sağ köşesindeki saat değişim gösterdi 00:29dan 00:30a. Uzun süren bir araştırmanın gönderisiydi bu, getirisi ise yorgunluk…
Oturmaktan bacaklar uyuştu, rüzgar üşüttü. Önümde sehpanın üzerinde bilgisayarın yanındaki kahve fincanından dumanlar çıkmaz oldu, soğudu, bu balkonda…
Sevmem ki ben. Sevemem! Saatler boyunca bilgisayar başında kalmayı. İnternette vakit öldürmeyi…
İnternet birçok şeyi kolaylaştırıyor. Sık sık kullanıyorum. Güzelde; boşa geçirilen zaman, amaçsız dolaşım gibi nedenlerden ötürü, arkadaş bulma, Facebook ve benzeri siteler, tasvip etmediğim Farmville, Metin2, Knight Online gibi çevrimiçi oyunlar sebebiyle, insan ilişkilerinde doğan iletişimsizlik sorunundan, en önemlisi anadilimiz köklü Türkçe’deki güzelim kelimeleri kısaltarak ve saçma sapan çocuk dili gibi yazanlar vesilesiyle pek severek vakit geçirdiğim söylenemez.

4 yorum:

Eliza Doolittle dedi ki...

Her şeyin fazlası fazla zaten...İletişimin de, iletişimsizliğin de :)
Zaman bunca akışkanken, dediğin gibi dengeleri zamana haksızlık etmeden kurmalı...

Pabuc dedi ki...

İnternetin arkadaş bulmak gibi bişey için kullnılması hoş değil..Ama yazmak güzel ;)

Hayatı tek tık kadar basit görmek gibi yanışgıya düşürüyor insanı..ve arkadaşlıkları da bir cümleyle kazanıp bir cümleyle bitirecek kadar basit görmeyi sağlıyor...Nasılsa biri gider biri gelir kalabalık ortam..Bişeyleri daha basite indirgetmesi acı ...


Nebileyim işte yazmak güze bişey daktilo takırdamasındansa klavye sesi eşliğinde yazmayı tercih ederim..

Off öyle bişeyler işte...

Saplık ve huzurla kal..

Pabuc dedi ki...

sağlık olacaktı...bi de yazabilsem ...

Profösör dedi ki...

Güzel bir yazı.