Bütün gün çalışmanın verdiği yorgunlukla, hafta sonuna yetiştirmem gereken yazıyı bilgisayarıma aktardım. Yetmemiş olacak ki; süpermarkete gidip, boşalan buz dolabı için aylık yiyecek ihtiyacımı karşılayacak bir çok şey, boş digital versatile disc, bilgisayar dergileri, bir ton popcorn ve hoş bir gerilim filmi aldım. Eve doğru yürürken benden zengin olduklarını düşündüğüm kaldırım kenarına çömelmiş Shiva heykeli gibi oturmuş dilenciler, trafik işaretlerine yapıştırılmış iş ilanları, yayaya saygısı olmayan düt düt kornacı trafik şoförleri, sokaktaki merdiven basamaklarına atılmış renkli sakızlar, mağazaların müşteri çekmek için dışarı çıkartarak kaldırımları daralttıkları defolu ürünler, parazsızlıktan dem vurup mağaza mağaza gezip, ellerinde bir çok poşetle yürümekte zorlanıp, çarparak, söylenerek yürüyen bir yığın insan. Hepsi yorgunluğumun üzerine sinir enjekte etti. Eve geldiğimde derin bir oh çekerek, patlamış mısırları büyük bir kaseye boşalttım. Filmi taktım. Geçtim kanepeye, ayaklarımı uzattım. Başladım filmi izlemeye. Ortalarında en heyecanlı yerinde, iyi ki satın almış olduğumu düşünüyorum. Ta ki; çalan cep telefonumu açana kadar. Bir kız arkadaş buluşmak istediğini söylerken, aklımdan geçen bahaneleri sıralamadan… “Sakın bahane uydurma, geliyorsun. Uzun zamandır görüşmedik. Özledim seni” diyor. Ve Kadıköy’e çağırıyor beni. Ne yapayım? Kıramıyorum onu ve atlıyorum toplu taşıma aracına, buluşuyorum onunla.
Uzun zamandır hayatında biri yokmuşmuş, aşk hayatı yerlerdeymiş, sıkıntıdan ne yapacağını bilmiyormuşmuş… Bayağı boğdu beni. Sonra sokak sokak gezerken gördüğü bir kafeye elimden tutup içeri çekti. Personele seslendi “Bize iki Türk kahvesi!”
“Ne oluyor ya?” dememe kalmadan. Fal baktıracağını belirtmesin mi? Kafamdan aşağı kaynar sular döküldü. Duymuştum. Bazı kafeler de Türk kahvesi içenlere, özel istek üzerine, ücret karşılığında fal bakan kadınların olduğunu duymuştum, ama fala inanan zihniyetlerin silindiğine inanmıştım. Söylendim, yanlış yaptığını söyledim ama yinede dinlemedi beni. Boşa konuşmaktan nefret ediyorum.
Ne diyecekti ki falcı? “Senin kısmetin kapanmış ama üç aya kalmaz açılacak, kalbin çok temiz, yüreğin kabarmış, iyi bir gelecek seni bekliyor, iyi bir işin olacak paraya boğulacaksın, için sıkılmış, dert etme üç vakte kadar geçecek.. Bla Bla!...”
Kahve bitince başladı mı bu fal baktırmaya? Adının Solmazgül olduğunu düşündüğüm falcı buna sıraladı mı az önce dediğim lafları? Bizim salak kız ödedi mi buna oldukça para? Yetmedi bir de “Dediklerinin hepsi doğru. Nasıl da bildi, bak gördün mü” dedi mi bana şaşkınlıkla?
Yok ya! Bunlar bir rüya olmalı!
24 Mart 2010 Çarşamba
Falcı Solmazgül
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
Ya rüya değilse bile sen rüya muamelesi yap 3 İhlas 1 Fatiha oku ve sağına ''tü tü tü '' diye tükür ;) Bir daha hatırlamazsın rüyayı ..
Pek hoştu yazın,Shiva heykeli benzetmene bayıldım:))))
Fala inanma falsızda kalma demişler :)Ama hiç anlayamıyorum şu fal merakını:)
sevgiler
@papuç: Rüya olsaydı keşke,
@Dalgaları Aşmak: Teşekkürler, yorum için :D
Yorum Gönder